Paylaş :

Geçmişte Rize’de en yaygın el sanatı dokumacılıktı. Kenevir ipliğinden dokunan bu bezler, iç çamaşırı yapımında kullanılırdı. Kenevir ipliği ile dokunan bezler teri çabuk kuruttuğu, havsız olduğu için alıcısı çoktu. Pazarın geniş olması kenevir üreticiliğini de yaygınlaştırmıştı. Dokunan Rize bezleri birçok ülkede alıcı bulurdu. Ancak, Cumhuriyet döneminde kenevir üretiminin giderek yerini çay üretimine bırakması ve dokumalarda pamuk ipliğinin kullanılmasıyla bezlerin nitelikleri de değişti ve İlde kenevir üretimine dayanan dokumacılık giderek azaldı.

Genel olarak “Rize Bezi” diye bilinen dokumalarda(feretiko bezi) daha çok kenevir ipliği, kimilerinde de pamuk ipliği kullanılıyordu. İl dışından sağlanan pamuk ipliği ile peştamal ve peçete, hayvancılıkla geçinen dağ köylerinden sağlanan yün ipliği ile “şal” denilen kaba kumaşlar dokunuyordu. Bu eski gelenek günümüzde tekrar canlandırılarak yaygınlaştırılmaya çalışılmakta, halk eğitim merkezlerinde bu sanatı yaşatmak amacıyla kurslar düzenlenmektedir. Hammaddesi ithal edilen Rize bezleri, birkaç atölyede fabrikasyon olarak dokunmakta ve pazarlanmaktadır. Desenler oluşturulurken mahalli motiflerden yararlanılır.

Sepet Örme:

 

Rize’nin engebeli arazi yapısı nedeniyle taşımacılığın büyük bir bölümü sırtta, sepetle yapılır. Hatta öyle ki sepeti yerde durdurmak için bile sivri ayaklar kullanılır. Bölgede farklı sepet çeşitleri üretilmekteyse de genelde iki ayaklıdırlar ve sırta alınması için iki bağcığa sahiptirler. Kestaneden yapılanları daha dayanıklı olsa da büyük çoğunluğu fındıktandır.

Yörede üretilen ve kullanılan sepetler, taşınması amaçlanan ürüne göre tasarlanır; dolayısıyla farklı tasarım örneklerine rastlamak mümkündür. Örneğin; meyve sepetleri ince, uzun ve koni biçimindedir, çoğunlukla üzüm toplamak için kullanılır. Çay toplama sepetleri ise daha çok iki ayaklıdır, ağız kısmına doğru gövdesi genişler ve ayaklarından bağlanan iplerle sırta asılarak taşınır. Ayaklı olmayan sepetler ise genellikle yayvan ve saplı olurlar.

 

Hasır Örücülüğü:

 

1920’li yıllarda mısır koçanlarının yaprakları kullanılarak hasır iskemle örücülüğü başlamış ve yörede gelişmiştir. O yıllarda evlerde kadınlar mısır koçanlarının kabuklarını soyup kuruttuktan ve ördükten sonra iskemle örme dükkanlarına satmaktaydılar. 1940’larda ise daha da geliştirilerek atölyeler açılmış; hasır koltuklar, çantalar vs. örülmüştür. İskemlenin dört ayağını birbirine bağlayan, balıksırtı ve hasır örgü çeşitlemeleri mevcut olan örücülüğün uzun yıllar sarmaşık, mısır kapçığı ve mısır fidesinden elde edilen iplerle yapıldığı görülmektedir. Bugün az da olsa yörede devam eden bu gelenek, çoğunlukla sentetik elyaftan hazırlanmış iplerle yapılmaktadır. Üretime devam eden zanaatkarlar, söğüt çubuğu da kullanarak plaj ve piknik sepetleri örmekte ve turistik eşya olarak satışa sunmaktadır.

 

Çorap Örme:

 

Rize’nin özellikle Hemşin ve Çamlıhemşin İlçelerine özgü olan el sanatlarındandır. Çorabın ana malzemesini koyun yünü oluşturur. Haziran ve Eylül aylarında yün kırpılır ve iyice yıkanır. Yıkanan yünler yün tarağından geçirilir. Böylelikle yün tarağında taranarak birbirinden ayrılır. Yünün, ip haline gelmesini sağlayan ve adına “iğ” ya da “yiğ” denilen alet ile yün, ip haline getirilir. Farklı boyut ve desenlerle üretilen çorapların motifleri için esin kaynağı doğadır. Kullanılan motife göre isim verilen çorapların adlarından bazıları şunlardır; Kiraz çiçeği, çay yolu, Kibele, çiçek bahçesi, kırmızı lale, koçboynuzu, bahçeli, papatya, yarım gelin yanağı…

Hemşin çorapçılığı; günümüzde yün iplerle geleneksel yapıyı bozmadan devam etse de büyük oranda orlon ipler kullanılmaktadır.

 

Bakır İşlemeciliği:

 

Rize’de bugün daha çok turistik amaçlı yapılan bakır dövmeciliği, gerek biçim gerek dövme sanatı açısından komşu illerdeki uygulamalardan farklılık gösterir. Rize bakır dövmeciliği ince işçilik isteyen çekiç dövmeciliğine dayanır. Diğer kentlerdeki gibi iri ve seyrek darbeli değildir. Rize bakır işlemeciliğinde yayvan güğüm, kazan ve ibrik gibi eşyaların alt bağlantı yerleri geçme-dövme şeklinde oldukça dayanıklı yapıdadır. Bugün kaybolmaya yüz tutan geleneklerden biri olarak varlık göstermeye çalışan bu meslek yöre insanının yıllar içinde ürettiği, sözlü gelenek örneklerinde de görüldüğü gibi yaşamaya devam etmektedir. “soba üstünde güğüm, bakurdandur bakurdan, yeni nesilde az var, eski horoncilardan”